14 Ocak 2017 Cumartesi

İş'te Beyniniz!

Beynimizin ilginç yapısıyla bizleri nasıl yönettiğini yakından görmüş biri olarak son yıllarda iş hayatına nöropsikolojik açıdan bakan çalışmaları büyük ilgi ile karşılıyorum. Kariyerini danışmanlık ve liderlik alanında sürdüren David Rock tarafından yazılan İş'te Beyniniz isimli kitap da beynimizi tanıyıp iş performansını artırmayı vaat edince bakalım neler diyor diye merak edip bu kitabı okumam kaçınılmaz oldu.
Kitap "problemler ve kararlar", "baskı altında istifini bozmama", "başkalarıyla işbirliği" ve "değişime şans tanı başlıkları altında topladığı konuları, evli çocuklu ve iş hayatının içinde aktif yer alan çiftimiz Paul ve Emily üzerinden anlatıyor. Her bir konu, Paul ve Emily'nin hepimizin iş-ev hayatında yaşadığı durumlara benzeyen kısa hikayeleri ile başlıyor. Ardından beynimizin hangi niteliklerinin ya da bölümlerinin bizleri bu davranışlara yönettiğini ve bu durumlarla nasıl başa çıkılabileceğimizi öğreniyoruz. Sonunda ise sağlama başlığı altında beyninin farkında ve beynini yönetebilen Paul ve Emily'nin aynı durumda nasıl davranacağını okuyoruz. Her bölümün sonunda o bölümün özeti niteliğindeki beyinle ilgili sürprizleri ve denenecek bazı şeyleri buluyoruz.

David Rock beynimizi bir sahneye benzetiyor ve bir seferde kısıtlı sayıda aktörü sahneye çıkarabileceğimizi vurguluyor. Pek çok işi bir arada yapmaya çalışmaya alışmış, ancak sonunda elini kolunu anlamsızca bir yere çarpan ikizler burcu bir kişilik olduğumdan bu bilgiyi sahnemde tutmam iyi olacaktır sanırım:)

Kitap odaklanmamız gereken işlerimiz olduğunda e-postalara cevap vermeyi durdurmamızı, telefonumuzu kapatmamızı ve tamamen odaklanmamızı söylüyor. Hangimiz bir toplantı sırasında e-postalardan birine cevap verince ardı arkasının kesilmediğine şahit olmadı ki! Kitaptaki ifadeyle söylersek;

  • "Her zaman açık"olmak (diğerleriyle teknoloji vasıtasıyla bağlantılı olmak) IQ' nuzu bir gecelik uykuyu atlamak kadar ciddi oranda azaltabilir!
Bugün artık beynimizin çalışmak için glikoza olduğu gibi uygun düzeydeki nörokimyasallara da (norepinefrin, dopamin, adrelanin, oksitosin ve seratonin gibi) ihtiyacı olduğunu biliyoruz. Stresimizi bu nörokimyasallarla barışık bir şekilde optimum seviyede tutmamız gerekiyor. Üstelik daha yaratıcı olmak için bazen ortamdan uzaklaşmamız, deyim yerindeyse kafamızı dağıtmamız gerekebiliyor.

Öte yandan beynimiz tehlikeyi (uzak tepkiyi) minimize edip ödülü (yakın tepkiyi) maksimize etmeye çalışıyor. Üstelik uzak tepki, ileri tepkiden daha güçlü, hızlı ve daha uzun vadeli. Şimdi gel de yönet bu beyini!

Kitabın son bölümleri sosyal yaşam içindeki insanı ele alıyor. Belirsizliğin ya da netliğin, özerkliğin ya da kısıtlı hissetmenin, beklentilerimizin, güven ve sosyalleşme ihtiyacımızın, adalet ve statü hissinin beynimizi ve ilişkilerimizi nasıl etkilediğini vurguluyor; başkalarının odağını değişime kaydırmanın yollarını arıyor:

  • İnsanların dikkatini, hayata geçirmek istediğiniz belirli devrelere odaklamak için çözüm odaklı sorular kullanma pratiği yapın.

Madem ki gelişimin ve değişimin ilk noktası kendimiziz ve madem ki beynimiz bizi farkında olsak da olmasak da bizleri yönlendiriyor, neden onu daha iyi tanımaya çalışıp farkındalığımızı artırmayalım ki. Belki de gerçekten işte ve ilişkilerimizde sevgili beynimizden yardım almak mümkündür, ne dersiniz?


1 yorum: