27 Aralık 2011 Salı

İş piyasası 2012’de durağan


2011'in sonuna gelirken Hürriyet İK 2012 iş dünyasına ilişkin öngörüleri yayınladı. Habere göre tahminler pek iyimser değil. Yazıda 2011'de en çok ilan yayınlanan sektörlere ve 2012'de en çok işe alım yapılması beklenen sektör ve pozisyonlara da değinilmiş.
Yazının tamamı için:
http://www.yenibiris.com/HurriyetIK/Oku.aspx?ArticleID=11439

22 Aralık 2011 Perşembe

İK ŞAPKALI YÖNETİCİ-MEHMET CEMİL ÖZDEN

Mehmet Cemil Özden İK Şapkalı Yönetici isimli kitabında insan kaynaklarının tüm yönetim kademelerinin sorumluğunda olduğundan yola çıkarak her yöneticinin yeri geldikçe takacağı bir İK Şapkasının olması gerektiğini anlatıyor.
Kitapta insan kaynaklarının seçme-yerleştirme, motivasyon ve performans yönetimi fonksiyonlarından detaylı olarak bahsedilmiş. “Etkili görüşme teknikleri” kısmında işe alım sürecinin öneminden görüşme sonrası yapılacaklara; “Nasıl motive etmeli?” başlıklı bölümde motivasyon kuramlarından İK olarak kullanılabilecek motivasyon sağlama araçlarına, “Performansı yönetmek” kısmında ise performans yönetiminin ne demek olduğundan performans görüşmelerine pek çok konuya değinilmiş.
Yöneticilerin, İK yöneticilerinin, insan kaynaklarının sorumluluklarını ve kullandıkları araçları merak edenlerin okuyabilecekleri bir kitap.

1 Aralık 2011 Perşembe

SOSYAL MEDYA VE İNSAN KAYNAKLARI

Sosyal medyanın bugünkü konumunu düşündüğümde nedense aklıma hep Andy Warhol ‘unBir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” sözü gelir. Ne de olsa bugün sosyal ağlar aracılığıyla sesinizi daha geniş kitlelere duyurabilmeniz çok daha kolay. Bloglar yazabilir, beğendiğiniz kişileri twitterda takip edebilir ve siz de bir “ünlü” olarak takip edilebilir, Youtube’a videonuzu ekleyebilir, Linkedin’de yüzyüze hiç görüşmediğiniz insanlarla “discussion”lar içinde bulunabilir, Facebook’ta kendi hayran grubunuzu bile oluşturabilirsiniz. Kısacası yoğun bir iletişim ağına sahip olabilirsiniz. Üstelik kontrolü ve sınırlanması zor, gelişime açık ve farklı bir şekilde.
İnsanların bu kadar aktif olduğu sosyal medyadan İnsan Kaynakları’nın etkilenmemesi ise düşünülemez bile. Bugün artık iş arayan kişiler çoğunlukla kariyer.net, secretcv.com, yenibiris.com gibi internet sitelerinden faydalanıyorlar. İş görüşmesine gitmeden önce de adaylar firmaları hem kendi internet sitelerinden hem de firmaların tamamen kontrol etmesinin olanaksız olduğu pek çok sitede yer alan bilgilerden araştırıyorlar.
Öte yandan firmalar da adayları hem google’dan, hem de her türlü sosyal ağdan faydalanarak, araştırma şansına sahip. Bunların yanında kendi kariyer sitelerini oluşturarak, sosyal ağlarda kendilerini başarılı bir şekilde konumlandırarak, potansiyel adaylarına daha yakın durmaları da mümkün. İnsan kaynaklarının yapılanmalarında sosyal medya desteğini de kullanmalarında büyük fayda var.
İnsan kaynaklarının neresinde yer alırsanız alın, yeniliklere açık olarak sosyal ağları etkin bir şekilde kullanmanın gelecekte de (büyük ihtimalle farklılaşarak ve gelişerek) önemli olacağını öngörmek pek de zor değil.

29 Kasım 2011 Salı

2011’in En Stresli 10 Mesleği

Careercast.com internet sitesinde yayınlanan istatistiğe göre ABD’deki en stresli meslekler sıralanmış. Listenin başında ise yolcu uçağı pilotluğu yer alıyor. Buna göre en stresli 10 meslek şöyle:
1.Yolçu uçağı pilotluğu
2. Halkla İlişkiler yöneticisi
3. Şirket Yöneticiliği(Kıdemli)
4. Foto-muhabirlik
5. Haber Spikeriliği
6. Reklam Ajansı Müşteri Temsilciliği
7. Mimarlık
8. Borsacılık
9. Acil Servis Teknisyenliği
10. Emlak Danışmanlığı

Sıralamalarında kullanılan kriterler ve ayrıntılı bilgi için siteyi inceleyebilirsiniz:
Sitede ayrıca en iyi/en kötü/en az stresli mesleklere ilişkin yapılmış araştırma sonuçları da var. Burada dikkat çeken bir noktada özellikle bazı mesleklerin ülkemizdeki durumuyla söz konusu istatistik sonuçlarının pek uyuşmaması. Sizce Türkiye’deki en stresli meslek hangisi?

26 Kasım 2011 Cumartesi

Bir İnsan Kaynakları Masalı-Özden Aslan

Özden Aslan “Bir İnsan Kaynakları Masalı”nda işe yeni giren Ezgi’nin aracılığıyla şirketlerdeki bazı insan kaynakları uygulamalarını öyküleştiriyor. Yeni insan kaynakları çalışanı Ezgi, bir aday olarak mülakata katıldığı andan itibaren işyerinde yaşadıklarından kendisine ve tabii ki okura anlamlı notlar çıkarıyor.

Kitapta yer alan ana konu başlıkları şunlar:
Yeni bir işe başlarken
Ekip çalışması
İletişimin önemi
Kriz yönetimi
Değişimi anlamak
Şirkette rekabet
Motivasyonu Artırmak

Yaratıcı eğitim
Performans görüşmeleri
Koçluk sistemi
İşyerinde romantizm
Tacizle baş etmek
İş değerlemesi
Psikolojik terör
Değişim ve Başarı
Anlatımı oldukça yalın olan, okuyucuyu hiç sıkmayan bu kitap hemen herkese hitap edebilir nitelikte olsa da İnsan Kaynakları kariyerinin başında olanlar için özellikle keyifli ve faydalı olacağı inancındayım.

14 Kasım 2011 Pazartesi

OFİS STRESİ BULAŞICIymış..


Hürriyet gazetesinde dün yayınlanan haberlerden biri stresli çalışanların diğerlerine de bu stresi bulaştırabileceklerini söylüyordu. Gerçekten de sürekli sızlanan, şikayet eden iş arkadaşlarıyla ya da stresini çok fazla yansıtan yöneticilerle çalışmak zor olsa gerek.
İşyerlerinde huzurlu bir çalışma ortamı, uyumlu bir ekip çalışması yaratmak için iş arkadaşlarının motivasyonunun düşmemesine de gayret etmeli bence.

http://www.hurriyet.com.tr/planet/19229431.asp

11 Kasım 2011 Cuma

ŞU “ENGAGEMENT” DEDİKLERİ VE ÖLÇÜLMESİ MESELESİ..

Yabancı yazında “job/work/employee/organizational engagement olarak geçen engagement kavramı Türkçe’de işe cezbolma, işe gönülden adanma, işle bütünleşme, işe bağlanma, işe angeje olma, işe adanma, işe kapanma gibi pek çok şekilde ifade edilmektedir. Peki şu engagament dedikleri, aslında nedir?
İşe cezbolma son yıllarda ortaya çıkıp önem kazanmaya başlayan bir pozitif psikoloji kavramıdır. İşe cezbolma; çalışanı organizasyona ve organizasyonun değerlerine yönlendiren, dinçlik, adanma ve yoğunlaşma boyutlarından oluşan olumlu bir tutum şeklinde tanımlanabilir. Buna göre, kişinin çalışırken yüksek bir zihinsel dayanıklılıkla, zorluklara rağmen gayret göstermesi ve efor harcaması işe cezbolmanın dinçlik boyutuna; işinin önemli ve anlamlı olduğunu düşünüp ona bağlanması adanma boyutuna; işine gömülerek tam bir konsantrasyon içinde çalışması ise yoğunlaşma boyutuna işaret etmektedir.
İşe cezbolmanın nasıl ölçüleceği de önemli bir konudur. Youtube’da bu konuyla ilgili esprili bir videoya rastladım:


İşe cezbolma ile ilgili sıklıkla kullanılan ölçütlerden biri Schaufeli ve arkadaşlarının işe cezbolmayı dinçlik, adanma ve yoğunlaşma boyutlarından oluşan bir yapı olarak ele aldıkları Utrecht Work Engagement Scale(UWES) ölçeğidir. Bunun dışından Maslach ve Oldenburg Tükenmişlik Envanterleri ise işe cezbolmayı tükenmişlikle olumsuz ilişkili olarak ele alır ve bundan yola çıkarak ölçümler.
Çalışanının engagement düzeyinin yükseltilmesi bugün firmalar tarafından şu veya bu şekilde önemsenmeye başlandı. Ancak bunun ölçümlenmesinin objektif bir şekilde yapılması bu konuda atılacak en önemli adımlardan biridir. Aksi takdirde videodaki gibi ölçümlerle (!) firmalar sadece kendilerini kandırmış olacaklardır.
Konuyla ilgili detaylı bilgi için ne okuyalım?

Emel Esen, “Çalışanların Örgüte Cezbolması”, Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F Dergisi, http://iibf.marmara.edu.tr/dosya/fakulte/iibfdergi_2011_1/377-390esen.pdf

Burcu Ertemli: İş Aile Çatışması ve Aile İş Çatışmasının İşe Cezbolma Üzerindeki Etkisine Yönelik Bir Uygulama, YTÜ Yüksek Lisans Tezi.

Schaufeli, Wilmar B., Marisa Salanova, Vicente González-romá, Arnold Bakker. “The Measurement of Engagement and Burnout: A Two Sample Confirmatory Factor Analytic Approach”. Journal of Happiness Studies. v. 3 (2002): 71–92.

6 Kasım 2011 Pazar

İK BLOGLARI

Yenibiris.com İK blog yazarlarına ve takip ettikleri bloglara yer vermiş. Ben de güncel İK bloglarını takip etmeye çalışıyorum. Bence insan kaynakları bloglarını takip etmek güncel ve farklı bilgilere ulaşmanın ve iletişim kurmanın en eğlenceli yollarından biri. Özellikle Fatmanur Erdoğan ve İpek Aral Kişioğlu'nun blogları gerçekten ilham verici oluyor benim için. Keşke daha fazla İnsan Kaynakları profesyoneli blog yazsa da daha çok faydalanabilsek.

Yazının tamamı için:

http://www.yenibiris.com/KariyerKilavuzu/Oku.aspx?ArticleID=11393

Pamuk eller bloglara:)

3 Kasım 2011 Perşembe

GÜNCEL BİR SORUN: İŞ AİLE DENGESİZLİĞİ.PEKİ ÇÖZÜMÜ KİMDE?

Bugün aile ve iş yapısının geleneksel yapısından farklılaştığını görüyoruz. Günümüzde pek çok kadın tam zamanlı işlerde çalışıyor, boşanma oranları artıyor, tek ebeveynli aileler fazlalaşıyor, ailedeki kadın ve erkeğin rolleri kısmen de olsa benzeşmeye başlıyor, bireylerin işlerinden beklentileri farklılaşıyor. Değişen bu yapı içinde hem işinde hem de ailesinde tatmin edici bir yaşam sürmek isteyen bireylerin işi ise gittikçe zorlaşıyor. Peki bireyler, aileler, kurumlar ve hatta toplum açısından olumsuz sonuçlar doğurabilen bu sorunun çözümü kimde?
Aslında sorun çok boyutlu olduğundan sorunun çözümüne yardımcı olabilmek de farklı unsurların destekleriyle mümkün. Öncelikle kurumlar, aile dostu bir yaklaşım benimseyerek, çocuk ve yaşlıların bakımı, esnek çalışma saatleri, evden çalışma, aile nedenleriyle izin alabilme vb. uygulamalara yer verebilir. Yine yönetici desteği, iş arkadaşlarının desteği ve maaş ve sosyal haklar da örgütsel destek faktörleri olarak sayılabilir. Diğer taraftan ailelerde de eşlerin birbirlerine destek olması, yakın çevredeki arkadaş ve akrabaların yardımları ve ücretli yardımcılardan destek alınması da kişilere iş aile dengesini kurmakta yardımcı olacaktır. Bütün bunların yanında bireyin hissettiği iş aile dengesizliğinin biraz da kişisel faktörlere bağlı olduğu bilinmektedir. Örneğin mükemmelliyetçi ve A tipi kişilik sahibi bireyler daha fazla iş aile çatışması yaşayabileceklerdir. İletişim becerisi, iş yükünü yönetme becerisi ve olumsuz duygularla başa çıkabilme becerisi gibi özellikler ile kişinin sahip olduğu eğitim de gerektiğinde iş aile dengesizliğiyle başaçıkmada bireye yardımcı olabilecektir.
Madem ki iş aile dengesizliği günümüz toplumlarında karşılaşılması muhtemel bir sorun olarak görülüyor, bu sorunun çözümünde de kurumlar ve özellikle de İK departmanları, çalışanlar ve aileleri ellerinden geleni yapmalılar. Çünkü bu sorunun çözülmemesi birey açısından yaşam tatmininde azalmadan tükenmişlik hissine, aileler açısından evlilik tatmininin azalmasından boşanmalara, kurumsal açıdan motivasyonda düşüşten verimliliğin azalmasına kadar pek çok olumsuz sonuçlara neden olabilecektir.

Konuyla ilgili detaylı bilgi için ne okuyalım?

Zeynep Aycan, Mehmet Eskin, Serap Yavuz: Hayat Dengesi.
Greenhaus, Jeffrey H., Nicholas J. Beutel: “Sources of Conflict Between Work and Family Roles”. Academy of Management Review. v. 10. i. 1 (1985): 76-88.
Burcu Ertemli: İş Aile Çatışması ve Aile İş Çatışmasının İşe Cezbolma Üzerindeki Etkisine Yönelik Bir Uygulama, YTÜ Yüksek Lisans Tezi.

2 Kasım 2011 Çarşamba

YILLIK ÜCRETLİ İZİN HAKKI VE İZİN SÜRELERİ

Çalışana dinlenme hakkı sağlayan yıllık izin sürelerinin bilinmesi İK, firma ve çalışanlar açısından önemlidir. 4857 sayılı İş Kanunu m.53’e göre yıllık izin hakkı ve izin sürelerini hatırlayalım:

İşyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verilir.
Yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez.
Niteliklerinden ötürü bir yıldan az süren mevsimlik veya kampanya işlerinde çalışanlara bu Kanunun yıllık ücretli izinlere ilişkin hükümleri uygulanmaz.
İşçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi, hizmet süresi;
a) Bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl dahil) olanlara ondört günden,
b) Beş yıldan fazla onbeş yıldan az olanlara yirmi günden,
c) Onbeş yıl (dahil) ve daha fazla olanlara yirmialtı günden,
Ancak onsekiz ve daha küçük yaştaki işçilerle elli ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi yirmi günden az olamaz.
Yıllık izin süreleri iş sözleşmeleri ve toplu iş sözleşmeleri ile artırılabilir.

Konuyla ilgili detaylı bilgi için ne okuyalım?
İş Kanunu:
http://mevzuat.basbakanlik.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.4857&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch=

1 Kasım 2011 Salı

MADALYONUN İKİ YÜZÜ: İK VE ADAY

Bir işe alım süreci söz konusu olduğunda hem İK'nın hem de adayın dikkat etmesi gereken pek çok şey vardır. Çünkü bu süreçte her iki taraf da birbirini daha iyi tanımaya çalışmaktadır ve iletişimsizliğin bedelini iki tarafta ödeyecektir.
Örneğin adaylardan özgeçmişlerine ekledikleri fotoğrafın gayriresmi bir arkadaş ortamında çekilmiş gibi görünmeyen, resmi bir fotoğraf olması; özgeçmişlerinde imla hatalarının bulunmaması, başvuru formlarının eksiksiz ve düzgünce doldurulmuş olması vb. beklenir. Buna karşılık firmanın iş ilanı da açık, anlaşılır, yazım kurallarına uygun olarak hazırlanmış olmalıdır. Adaydan iş görüşmesine zamanında gelmesi, gecikme ya da gelememe durumunda haberdar etmesi istenirken; aday da görüşme için çok fazla bekletilmemeyi, bekletilecekse dahi özür dilenip kendisiyle ilgilenilmesini isteyecektir. Firmayı ve ilgili pozisyonu araştırmadan görüşmeye gelen bir aday hoş karşılanmazken; firmalar da hakkında bilgiye erişim sağlayan web sitesi gibi kaynaklarına özen göstermeli, İK tarafından görüşme öncesinde adayın CVsi incelenmiş olmalıdır.
Her iki tarafta birbirine saygı, nezaket ve hoşgörü çerçevesinde yaklaşmalıdır. Nasıl ki aday için insan kaynakları birimi referans kontrolü yapıyorsa, aday da olumsuzluklarla karşılaştığı bir iş görüşmesi deneyimini başkalarına aktarabilmekte, bu da hem ilgili pozisyona başvurabilecek adayları hem de kurum imajını etkilenebilmektedir.

31 Ekim 2011 Pazartesi

SADECE DİNLE...


 “Birşey anlattığımda gözlerimin içine bakarak dinliyor beni. Gerçekten ilgilendiğini hissediyorum, bu benim için çok önemli.”
“Yanımdan rahatlamış olarak ayrıldı. Aslında birşey de gelmedi elimden, sadece dinledim anlattıklarını. Ama sanırım ihtiyacı olan da buydu.”
“ Sinir oldum. O kadar şey anlattım sonra dönüp bana alakasız bir soru sormaz mı! Yani bir saattir ben kime ne diyorum…”

John Gray’in zamanında çok satan “Erkekler Marstan Kadınlar Venüsten” isimli kitabını okurken kadınların dinlenmeye özellikle ihtiyaç duyduklarını anlatan kısım çok ilgimi çekmişti. Bir kadın şikayet etmeye ya da sızlanmaya başladığında, aslında bir çözüm önerisinden çok hak verilmeyi ve dinlenmeyi istiyordu. Bu yüzden erkek ne kadar çözüm üretmeye, alternatif sunmaya çalışsa kadın kendini o kadar anlaşılmamış hissediyordu. Aksine sadece “Hıhı, sonra ne oldu, haklısın” gibi destekleyici ve anlatmaya tesşvik edici cümleler kurulduğunda kadın duygusal olarak rahatlama hissediyordu.
Aslında sadece kadınlar için değil herkes için dinlenilmek çok önemli. Psikiyatrist David Burns “İyi Hissetmek” isimli kitabında şunları söyler:

“Bir insan sızlandığında ve şikayet ettiğinde kendisini huzursuz, güvensiz ve ezik hissediyordur. Onlara yardım etmeye çalıştığınızda, birşeyi uygun biçimde halledemediklerinin ima edildiğine inandıklarından, kendilerini eleştirilmiş hissederler. Aksine; onlarla hemfikir olduğunuzda ve bir de iltifat kattığınızda, kendilerini onaylanmış hissederler ve genellikle gevşer ve sessizleşirler.”

Peki bunun insan kaynakları açısından önemi ne? Temelde insan kaynakları adı üzerinde en değerli kaynak olarak gördükleri “insan” ile uğraştığı için onu anlamanın yolu başta dinlemekten geçiyor. İş görüşmelerinde adayı dinlemekten, çalışanların sorunlarını dinlemeye geniş bir çerçeveye uzanıyor bu durum. Kimi zaman çalışanların sorunlarına anında çözüm üretmek İKnın elinde olmasa da, en azından dinlemek ve anlamaya çalışmak gerekiyor. Tabii bu durum uzun vadede bu sorunların çözümü için fırsatları farkedebilmeyi de sağlıyor. Bu yüzden çoğu insan çoğu zaman içten içe “Çözüm üretme, yorum yapma, sadece dinle..”diye bağırıyor...

Konuyla ilgili detaylı bilgi için ne okuyalım?

David Burns: İyi Hissetmek
John Gray: Erkekler Marstan Kadınlar Venüsten
Doğan Cüceloğlu: Yeniden İnsan İnsana

27 Ekim 2011 Perşembe

PERSONEL GÜÇLENDİRME PERSONELİ BESLEMEK MİDİR?

Başka bölümden bir arkadaşım lisans bitirme tez konumun “personel güçlendirme” olduğunu duyduğunda “nasıl güçlendiriyorsun besleyerek mi?” demişti. O zamanlar söylediğine gülmüştüm ancak sonradan personel güçlendirmenin (personele yemek yedirmek(!)şeklinde olmasa da) bir bakıma personeli beslemeye benzediğini düşündüm.
Personel güçlendirme(empowerment), bir işi en iyi o işi fiilen yapanın bildiği düşüncesinden hareketle; çalışanların motivasyonlarının, uzmanlıklarının, insiyatif kullanma ve karar verme haklarının, katılımlarının, özetle yaptıkları iş üzerindeki söz haklarının en üst düzeyde olduğu bir yönetim felsefesidir. Bu konuda verilen meşhur kurabiye örneğine göre Fresh Field dükkanından yulaflı kurabiye alan müşterinin paketine iki çikolatalı kurabiye ekleyen personel, işletmenin düzenli bir müşteri kazanmasını sağlamıştır.
Personel güçlendirmede temel unsurlar katılım ve katılımcı yönetim, yenilikçilik, bilgiye ulaşma ve paylaşma, sorumluluk, ortak hedefler, övme, güven, eğitim ve geliştirme, iletişim ortamının açıklığı, geri bildirim, esneklik, kaynaklara ulaşılabilirlik, takım çalışması vb.dir. Bir bakıma bu unsurlar çalışanı güçlendiren besinler olarak görülebilir. Yani çalışanlar işletmenin kararlarına ne kadar katılabiliyorsa, yenilikçilik, sorumluluk, güven, eğitim, takım çalışması gibi besinlerle ne kadar beslenebiliyorsa o kadar güçlendirilmiş olur. Zaten personel güçlendirme de bir derece meselesidir. Güçlendirme uygulamalarının başarısı ise personelin, organizasyonun ve yöneticinin bu besinleri yeteri kadar alıp almamasına bağlıdır.

Konuyla ilgili detaylı bilgi için ne okuyalım?

Selen Doğan: Personel Güçlendirme
Kurabiye hikayesinin orjinali için: www.teambuildingc.com/article_cookies.htm

24 Ekim 2011 Pazartesi

Halkla ilişkiler mi Personel Yönetimi mi İnsan Kaynakları mı?

 -Ne okuyorsun/nerde çalışıyorsun kızım?
- İnsan Kaynakları teyzeciğim.
- Bizim de bir komşu var, o da senin gibi halkla ilişkilerde. Müdür olmuş hatta.
- Benimki İnsan Kaynakları ama..
- Ne farkı var yavrum? Ha Halkla İlişkiler, Ha İnsan Kaynakları işte.
- Benimki hani Çocuklar Duymasın’ın Meltem’i var ya onun gibi. Hani Haluk diyor ya, “Personel Müdürü”
.......
İK alanında çalışan/okuyan pek çok kişi benzer diyaloglar yaşamıştır eminim. Üstelik insan kaynaklarının halkla ilişkilerle karıştırılmasını önlemeye çalışırken personel yönetimiyle karıştırılmasına razı olur hale büründüğümü farkettim birden. Her ne kadar İkcılar tıpkı Meltem gibi İnsan Kaynaklarının Personel Yönetimi ile bir tutulmasına kızsa da, Halkla İlişkiler ile karıştırılması daha ürkütücü gözükmüştü gözüme. Ne de olsa insan kaynaklarının gelişiminin bir parçası sayılabilirdi “Personel Yönetimi”. Oysa Halkla İlişkiler hernekadar çalışanla olan iletişimi de kapsasa da nispeten uzak bir alandı. Bu yüzden ilk yazımda bu kavramları ele almak istedim.
Halkla ilişkiler; işletme ile hedef kitle arasında karşılıklı iletişimi, anlayışı, oluşturmaya ve sürdürmeye yardımcı olan faaliyetleri içerir. Bir halkla ilişkiler uzmanının iş tanımı genellikle kurumiçi iletişimin sağlanmasının yanısıra; marka bilinirliğini artıracak faaliyetleri gerçekleştirmeyi, görsel ve yazılı basın ile ilişkileri yürütmeyi, basın bültenlerinin hazırlanmasını, reklam ve sponsorluk çalışmalarının organizasyonunu, fuar, kongre gibi organizasyonlara, sosyal sorumluluk projelerine katılımı sağlamayı vb. içermektedir.
İnsan kaynakları ise, insanı organizasyonun en önemli değeri olarak gören, organizasyonun verimliliğini artırmayı ve çalışanlarının ihtiyaçlarını gidermeyi hedefleyen; bunu da işe alım, ücretlendirme, eğitim, performans, kariyer yönetimi gibi süreçlerle gerçekleştirmeye çalışan bir bilim ve uygulama alanı. 1980 öncesinde ise akademik ve uygulama alanında “Personel Yönetimi” ismine sıkça rastlamaktayız. Uygulamada Personel Yönetiminin sadece ismen İnsan Kaynaklarına dönüştürüldüğüne de rastlansa da, aslında temelde Personel Yönetimi ile İnsan Kaynakları Yönetimi arasında iki temel fark vardır: Birincisi Personel Yönetimi insanı bir maliyet olarak görürken insan kaynakları yönetimi insan kaynağını bir yatırım olarak değerlendirir. İkincisi ise insan kaynaklarının yönetimin bir alt fonksiyonu olarak değil diğer fonksiyonlarla bütünleşik ve stratejik bir yapı olarak önem kazanmasıdır ki burdan da Stratejik İnsan Kaynakları kavramı doğmaktadır. Ancak henüz halkla ilişkiler, personel yönetimi ve insan kaynakları kavramları oturmamışken Stratejik İnsan Kaynakları bakış açısına erişmeyi beklemeyeceğim.
Bu yazıdan söz konusu kavramlardan ve farklılıklardan haberdar olmayanları kınadığım gibi bir sonuç çıkmasın. Ancak insan kaynaklarının gelişiminden umutlu olabilmek için insan kaynaklarına gönül veren herkesin başta insan kaynaklarının ne olup olmadığını anlaması ve sabırla anlatması, bu konuda farkındalık yaratması gerekiyor. Bir şeyi geliştirmek istiyorsak önce temelini atmamız ve bunun içinde üzerimize düşeni yapmamız şart.

Konuyla ilgili detaylı bilgi için ne okuyalım?

Halkla İlişkilerin ElKitabı, Alison Theaker
İnsan Kaynakları Yönetimi, İstanbul Üniversitesi Komisyon, Beta Yayınları.

Ahmet Selamoğlu, İnsan Kaynakları Yönetiminin Gelişimi, Metin Kutal'a Armağan" Mani Ofset, ISBN (Yayın)(1998)